"Tüm kırgınlıklara, kızgınlıklara, unutulmuşluklara rağmen, sen gerçek vefanın ne demek olduğunu bilen yüreklerin kalbinde her zaman var olacaksın. Bize kattıkların için hakkını helal et koca adam..."
Yazıya başlarken çok zorlandım. On beş gündür yazıp yazıp siliyorum. Bir basketbol adamı gibi mi yazmalıyım, yoksa bir evlat olarak mı? Bir gazeteci olarak mı yazayım, yahut bir basketbol sever olarak mı? Zaten karmaşık olan duygularım iyice bulaşık teline döndü, en iyisi dört sandalyeden birden bakayım dedim…
Senin adına, birilerine kırgınım. Gerçekten çok kırgınım…
Sana ömründen, ekmeğinden, hayatından çok şey borçlu olan, 'evladım' dediklerinden
ne ses ne de seda çıkmadı... Koca popolarını kaldırıp mezarını ziyarete bile
gelmediler, onlara zamanı geldiğinde annelik yapan eşini bir kez aramadılar.
Buraya önce adlarını yazdım onların, ama sonra sildim. -çünkü onlar kendilerini
biliyor- Yalandan bir tweet atanı da var, onu bile yapmayanı da...
Yurt dışında olduğu için arayamadığından menajeriyle dolaylı
mesaj gönderen de var! Hele bunlardan birisi, 3 kez ölümün elinden bizzat
kurtardığın, eski 'bebe' yeni koç; diğeri de zorla koç yaptığın, ölene kadar
desteklediğin, hatta onun yüzünden dönemin federasyon başkanı tarafından aforoz
edildiğin 'BÜYÜK' koç…
Bir basketbol adamı olarak sana çok şey borçluyum.
Basketbolu bana sevdirdin; ki zaman zaman sen de ben de bundan pişman olduk.
Evet, çok zorlandık. Bu ülkede düzgün şeyler yapmak hiç kolay değil.
Hatta mümkün de değil. Ama savaşçı ruhumuz hep 'devam' dedi. Şu anda
medyada, basketbol adına bir şeyler yer alıyorsa, TV’lerde, radyolarda
programlar yapılıyorsa, bunda senin emeğin çok fazla...
İlk profesyonel yorumcusun. Şu anda yorumculuk yapıp,
yazan-çizen birçok kişi sana helallik borçlu. Bazıları farkında bunun, bazıları
değil. Ama zaten onlar için yapmadın bunu, biliyorum...
2019 Dünya Kupası sırasında seni aramak için 3 kez elim telefona
gitti. Biri bizim ABD maçında normal sürenin son molasıydı. Diğeri ise maç
sonuydu. Bir de Koskoca koskoca Dünya Kupası’na ayrılmayan yayınlar için
konuşacaktım. Evet, gerçekten durum felaketti; kim, nerede, ne zaman, nasıl
yayın yapacak belli değildi! Bizim maçlar ‘off-tube’ (salondan değil,
İstanbul’da stüdyodan) anlatıldı.
Yorumcu olarak onlarla milli formayı terletmiş Kerem Gönlüm
mikrofondaydı. Kendisine her yönden saygı duyarız, ama ana yorumculuk görevi
milli maçlar için henüz çok erkendi ve gerçekten aklından geçenleri söylemesi
beklenemezdi. Ne etik yönden ne de ruhen uygun olamazdı, ki olmadı da…
Her türlü sonucu alabilecek takımımız, son 16’dan ve son
8’den sadece 4 serbest atış uzakta kaldı. Uzun rotasyonu olmayan bir takım için
zoru başarıyorlardı. Bir de Emircan Koşut, Egemen Güven, Ömer Faruk Yurtseven
ve İlkan Karaman neden bu takımın oyuncusu olamadılar, telefonda onu
konuşacaktım seninle. Ama konuşamadım… Yoktun çünkü...
Basketbol severler mi? Bir çoğu seni çok özlüyor.
Berberinden, aşçısına; araba tamircisinden, barista’sına kadar bir çok
basketbol âşığı dostla sohbet ettim. Hepsinin ortak paydası sensin. Seninle
başlamış aşkları. İlk sen öğretmişsin onlara alan savunmasını. Seninle gülmüş,
seninle küfretmişler. Birçoğu senin yüzünden başlamış beyzbol şapkası
takmaya…
Fanatik Basket’in serisine sahip dostlarla konuştum.
Panellerinde imza alan liseli gençlerden bazıları anne-baba olmuş, benim
kamplarıma çocuklarını getiriyorlar şimdi. Bazıları veli akademilerime
katılıyor. Hepsi seni çok özlüyor. Seni evlatlarına anlatırken hepsinin gözü
gururla doluyor.
İkimizi de tanıyanlar iyi bilirler ki, çok iyi anlaşamazdık.
'Her baba-oğul arasında yaşanan şeyler bunlar' dediler hep bana… Birbirine hem
benzeyip hem de hayata farklı bakan iki dominant beynin anlaşmasını ummak çok
romantik bir beklenti olmaz mıydı zaten?
Yaklaşık 20 yıl önce okumam için verdiğin Turgenyev’in
‘Babalar ve Oğullar’daki Bazarov gibi bir nihilist olmasam da, senden
farklıydım… Geçenlerde hesapladım, birçok nedenden dolayı yaklaşık 10 yıl
seninle görüşmemişiz. Bazısında 1 yıl, bazısında 2 yıl… Bazıları senin seçimin
olmuş, bazılarıysa benim... Bunun sebep ve sonuçlarına ayrılmış değil bu köşe,
ki zaten o faslı açıklamaya kitaplar yetmez.
Keşke’lerden nefret etsem de, keşke başarılı bir baba-oğul
ilişkisine sahip olmayı becerebilseydik, diyorum. Şanslı bir adamım ki, senin
evladın oldum. Doğru ve yanlışlarınla bana öğrettiğin her şey için sana
minnettarım.
Yıllardır hep söylediğin, hayal ettiğin tarzda, sana dünyaya
motosiklet üzerinde veda etme şansını sağlayan Tanrı’ya da teşekkür ederim. Ama
yine de hepimizin beklediğinden erken oldu bu gidiş. Başarılı aort ameliyatıyla
sana yeni bir ömür katan doktorlarına da ayıp oldu, haberin olsun. Hepsine bir
özür borçlusun…
Ey İsmet Badem,
Tüm kırgınlıklara, kızgınlıklara, unutulmuşluklara rağmen,
sen gerçek vefanın ne demek olduğunu bilen yüreklerin kalbinde her zaman var
olacaksın. Bize kattıkların için hakkını helal et koca adam. Bizim hakkımız
senden yana zaten HELAL… Sevgi, saygı ve özlemle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder