Kuşkusuz Aydın Örs’ten sonra Anadolu Efes efsanelerinden biri olarak anılacak olan Ergin Ataman Euroleague hedefinden kopunca onun vedasını burukluktan biraz olsa kurtaracak tek dayanak Türkiye Sigorta Basketbol Süper Ligi Şampiyonluk kupasıydı.
Her şeyin bir ömrü var. Bunlardan en acımasız olanı spor ve
coach’luk… Yetkinin göreceli ve sorumluluğun %100 olduğu bir meslek dalı. Ergin
Ataman Anadolu Efes’te görev yaptığı son 5 yılda yaptıkları ve yarattığı
değişim ortada. Sev ya da sevme ama büyük saygıyı hak ediyor.
Neyse bu konu yazının gitmesi gereken yönden sapmaya
başladı; Ataman tarzı coach’luğu yazının sonuna bırakıp, Türkiye Sigorta Basketbol
Süper Ligi Finalini yazma görevime döneyim…
Pınar Karşıyaka tarafından başlayalım… Öncelikle şunun
altını çizeyim ki özellikle Türkiye Ligi maçlarını seyrederken takım tutmam
inanın içimden gelmez. Oynanan oyuna bakarım. Oyuncu ve kenarın verdiği doğru
karar ve karşılığı görmelerini izler, bundan keyif alırım. Açıkçası İzmir’deki
maçı Pınar Karşıyaka’nın kazanmasını diledim; özellikle Errick Mc Collum’un
gösterdiği performansın böyle sonuçlanmasını istemedim. Şu anda yazıyı yazarken
sahneler gözümün önünden geçiyor, tüylerim ürperiyor. Yazık oldu. Keşke bu
güzel mücadeleyi bir maç daha seyretseydik.
Ufuk Sarıca ve ekibi normal sezonun en başarılı takımı Türk
Telekom’u geçip adını finale yazdırırken bu sene iki kere yendiği Anadolu
Efes’in aynı Efes olmadığını biliyordu. Özellikle onu finale adını yazdıran X
Faktör Kenan Sipahi’nin desteği olmadan kupa imkansızdı... Hele yarı final
serisinde 42 sayıyla ilk maçta hezimete uğrayıp dizlerinin üzerinden ayağa
dimdik kalkan ve KAZANMA RUHUNU hatırlayan bir şampiyon ekibi yenmek için
mutlaka ekstra birileri lazımdı.
Serinin formülü Micic-Larkin-Clyburn üçlüsünün en azından ikisinin azmasını
engelleyip, uzunları defolu durumda olan rakibinin dizlerine Delgado ve Vito
ile çalışmak zorundaydı. Basketbolunu beklediğim kadar geliştiremeyen Deniz
Kılıçlı bile fiziğiyle işe yarayabilirdi. KUPA İÇİN Efes’i 80 barajının altında
TUTMALIYDI.
FİNALE SESSİZ BAŞLADIK
Gerilimli Fenerbahçe Beko yarı finali sonrası Anadolu Efes
seyircisi sanki görev tamamlamış gibiydi. Salonu tam doldurmayan sessiz bir
grup vardı.
Pınar Karşıyaka ise sessiz maça çok kötü başladı. Anadolu
Efes bildiğini oynadı; iyi savunma yaparken Kaf Kaf’ın doğru seçimlerini
zorlaştırdı. Böylece ilk yarı sadece 29 sayı atabilen Karşıyaka’da Ufuk Sarıca
işçiliği gerekti. Evinde ve deplasmanda gerilime alışık takım için final ilk
serisi hiç de bekledikleri gibi olmadı, tribünü rahat davranan tiyatro gibi
maça başlamak kolay olmadı. Devrede Ufuk Coach odayı gerdi ve takımı kendine
getirdi. Üçüncü çeyrek savunmada geri adım atmadan, sertleşti… Tempoyu ele
geçirince şutlar fileden geçti ve 19-27 gibi tatmin edici ve umutla son çeyreğe
girdi. Ufuk ve ekibi, adam değişmeli savunmalara karşı etkili olan fizikli 3
numara post-up’ları üstüne oyunlar ve Mc’in pick and roll danslarını ekledi.
İlk yarıda kaçıran Kuzminkas’la ekstra pas şutlarını bu sefer soktu.
Ama son çeyrek Anadolu Efes oyuna geri döndü. Evet, tüm sezon yaptıkları ve
bazen saç baş yolduran acemilikleri yine yaptılar ama telafi edecek yeteneğe
sahiptiler. M Baye, 3 yıl formasını giydiği Pınar Karşıyaka formasına karşı
profesyonelce işini yaptı. Fransız, Efes adına 15 Sayı, 8 (4+4) ribaund, 1
Blok, 1 Top Çalma, 20 verimlilik puanıyla X Faktör oyuncu oldu. İlk maç 82-78
ve 1-0 Efes…
İkinci maç bu sefer her iki tarafın da dengesini bozan üzücü
olay yaşandı. Potaya giden Amadou M Baye dengesini kaybedip yere düştü, topu
izleyen Will Clyburn ise kendisine doğru büyük bir enerjiyle gelen takım
arkadaşını görmedi ve kaçamadı. Sonuç olarak dizinden sakatlandı. “Aynısı 1989’da takım arkadaşım Yalçın
Küçüközkan’la benim başına gelmiş, ben topa atlarken onun dizine yandan
çarpmıştım. Maalesef onun dizi dönmüş ve çapraz bağları kopmuştu. Halen içim
sızlar, vicdan azabı çekerim. Sezon sonu Galatasaray’la sezon sonu
şampiyonluğumuz güzel bir teselli olmuştu…”
Clyburn, sakatlanınca dengeler değişti. Pınar Karşıyaka
açısından savunma hedefi hareketli hale geldi. Böylece bela sayısı arttı. Anadolu
Efes açısından ise beklentiler değişti –ki oyuna katkı yapmak isteyen yeterince
yıldız adayı vardı ve benim geçtiğimiz ay adından çok bahsettiğim ELIJAH
BRIGHAM BRYANT, mekana ve ortama egemen oldu. Topu her aldığında tehdit yaratan
Bryant, 7/9 saha içi, 8/10 serbest atış, 5 Ribaunt, 2 Asist, +19 ve 20
verimlilik puanı ile ikinci maçın adamıydı. Amadou M Baye yine olay yerinde 20
Sayı, 6 Ribaunt, 24 verimlilik puanı ile her yerde parmak izi bırakmıştı. Maç
sonucu 85-68, Seri 2-0…
SERİ İSTANBUL’A DÖNER Mİ?
Seriye dengeyi getirmek isteyen en azından 2-2 yapıp
İstanbul’a işi taşımak isteyen Ufuk Sarıca ve Pınar Karşıyaka, hakem
yönetiminde oldukça şikayetçiydi. İkinci teknik faulle oyunu terk eden
tecrübeli coach, yerine söz alan Yardımcı Coach Recep Şen, kinayeli biçimde
finalde çok az faul yapan rakibini tebrik etti. Maçı izlerken ben rahatsız olmamıştım.
Bariz bir dengesizlik görememiştim; ama kağıtlara bakınca bir “smoking gun”
olmasa da konuşulabilir ve Ufuk tecrübesinde bir coach’un 3. Maça ayar verebilecek
bir konu başlığı olduğunu gördüm. Tepkiyi tadında vererek gerekli ayarın
tuttuğunu İzmir’deki maçın ilk çeyreğin ikinci yarısından itibaren gözlemledik.
Artık Pınar Karşıyaka evinde gerçek etkiyi verebiliyordu.
Kaf Kaf Errick McCollum, Vitto ve Marcus Brown ile 3 çeyrek harika oynadı.
Delgado ve Deniz Kılıçlı’nın yapması gereken ortayı kapatan 5 numara
savunmasını 188 cm, 80 Kg’luk Errick Mc COLLUM yaptı! Evet, özellikle Pleiss’in
smaçlarını bloklayıp hepimizi yerinden hoplattı ama yetmedi. Son çeyreğe kadar
limitlerinin üzerine çıkan Pınar Karşıyaka durumu dengeye getirmişti ama
enerjisi kalmadı. Son 3 yılın Avrupa’nın En Değerli Oyuncusu Vasilije “Bir
müsaade edin arkadaşlar şu son kupayı alıp güzel bir tatile gideyim”
dedi. Sezonda ortalıkta pek gözükemeyen “Olağan Şüpheli” Micic 29 Sayı, /
asist, 1 Ribaunt, 2 Top Çalma 30 verimlilik puanı ile 3. Maçı ve kupayı temizleyerek
Dunston Dede’nin ellerine teslim etti.
SARICA’YA ALKIŞ
Ufuk Sarıca, bütçesine göre kurduğu kadroyla sezonunun büyük
bölümünü çok iyi yönetti. Alkış ve tebriği fazlasıyla hak ediyor. Özellikle
2-2-1, ¾ alan savunmasıyla playoff’larda tempoyu elinde tuttu. Oyunculuğunda birçok
başarıya imza atmasını sağlayan dörtte üç saha savunmayı (1-2-1-1 ve 2-2-1)
deneyen Ufuk ve takımına, Türk Telekom oyun kurucuları reaksiyon veremediği
için turu geçmişti. Bu savunmalar oyunu rakip guard’ların elinden alıp 3,5 - 4
numaraların basketbol bilgi becerisini sınar, ritmi bozmayı hedefler. Sonuç
olarak kesinlikle BAŞARI sayılacak işe imza atıp final oynadı. Euroleague
seviyesine ulaşmaları için doldurmaları gereken 2 yer var. Gerçek 5 ve 4… Bu da
hiç ucuz değil…
GIANNATAMANOS OLUR MU?
Final yazımı tamamlarken başlığın sebebi Ergin Ataman’dan
bahsetmeyeceğimi düşünemezdiniz değil mi?
Ergin Ataman, şahsına münhasır bir adam…
Hayatım onun gibi adamlarla çevrili büyüdüm. Babam, “Ben İsmet Badem” diye
kendini yazan bir adamdı. Tolga Tuğsavul, Gökhan Taştimur, Hüsnü Genç, Ergin
Ataman evin üvey evlatlarıydı. Daha çocukken Sinan Erdem, Yücel Seçkiner, Osman
Solakoğlu, Turgut Koşar, Hasan Arat, Can Tengizman, Serdar Saatçioğlu, “Kavun”
Osman, Haluk Pepeyi, Mustafa Ekber, Hüseyin Alp gibi değerli kişiliklerle aynı
masada oturdum. Hepsinin kendi doğrularımı ve değerlerimi oluşturmamda büyük
katkıları vardır. Umarım takımı karıştırmıyorum ama Babam, Cihangir Sonat,
Hakan Aydınol, Deli Ferit, Rahmetli “Piç” Engin’li Yeşilyurt kadrosunu kurarken
Eczacıbaşı’ndan yetişen ama A Takıma çıkamayacak Ergin Ataman’ı, Aydın Örs ve
Pano Natof’a geleceğin büyük coach’u yapacaksınız diye Merter’deki Efes Pilsen
tesislerine götürmüştü. Ataman, hem Yeşilyurt’ta oynayacak hem de her gün Aydın
Örs’ün yanında antrenörlüğünü büyütecekti. O zamanlar eğitimin eğitim olduğu İtalyan
Lisesi mezunu Ergin Ataman, İstanbul Üniversitesi İşletme’yi okurken okul - Efes
Pilsen – Yeşilyurt üçgeninde inanılmaz emek verdi. Gökhan Taştimur gibi deli
ama muazzam çalışkan bir diğer coach’la bol bol ders çalıştı. Aydın Örs, Aydan
Siyavuş gibi modern basketbolun kitabını yazan farklı iki kişilikle uzun yıllar
bir arada bulundu. Yöneticiliği ise Pano Natof, Lutfi Arıboğan ve Doğan
Hakyemez ile gözlemledi. Sonuç olarak İsmet Badem, Aydın Örs, Aydan Siyavuş,
Pano Natof, Lutfi Arıboğan ve Doğan Hakyemez’Le demlenmiş Ergin Ataman usulü
bir yaşam / coach tarzı oluştu. Düşüncelerini çoğu zaman süzgeçlemeden politik
davranmaktan uzak karşı tarafa antipatik, Avrupa Basketboluna 2000’lerde adını
altın harflerle yazdıran, mücadele edip de kazanılmamış kupası olmayan başarılı
bir coach ortaya çıktı.
Şimdi yepyeni bir hedefe karşı yelken açıyor. Suyun karşı
tarafına geçiyor. Yöneticiliği çok farklı, zaman zaman kavgalarını herkesin
ortasında yaparsa kimsenin şaşırmayacağı bir başkanla çalışacak. Eğer,
başkan-coach ilişkisi yerine yönetimi paylaşmış iki general gibi çalışırlarsa
Avrupa Basketbol Seyircisi yeni bir tarz başarıya tanıklık edebilir.
Başarılı olduğu Türk Telekom, Siena, Efes Pilsen, Pınar
Karşıyaka, Ülker, Beşiktaş, Galatasaray ve Anadolu Efes’te, görev yapan Başkan
ve CEO’lar onunla BERABER yöneticilik yapmayı kabul ettikleri için başarılı
oldular.
Bakalım, Dimitris Giannakopoulos tarzı bir yönetime mi ayak
uyduracak; yoksa yeni bir aranjman ile Dimitris GiannAtamanos tarzı mı
oluşacak?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder